“Benliğim Benimdir!” Üzerine
İlk dönem Osmanlı
romanları içinde ayrıcalıklı bir konumda olduğu şüphe götürmeyen Benliğim Benimdir! hem kendisinden önce,
hem de sonra yazılan eserlere nasıl yaklaşılacağını belirlemesi bakımından
kayda değer bir örnektir. Türsel açıdan belirsiz bir alanda kadınlığın sunumuna
dair birtakım problemleri açık etmesi onu muadilleri arasında öne çıkarır.
Nezihe Muhiddin’in Çerkes kızının hikâyesine seçtiği başlık bile feminist
kuramın algısını üzerine çekmesi için başlı başına bir neden olarak
görülebilir. Bu dönemde yazılan hemen hemen bütün metinlerde ortak olan temalar
burada da karşımızdadır: Odalık, mürebbiyelik, üst sınıf Osmanlı ailesinin
yaşantısı.
Bunlar vardır bir tarafta
ama bunları da aşan iki önemli temanın da yavaştan yavaşa edebiyata temayüz
ettiğini görmekteyiz: Cinsellik ve politik aktivizm de artık kadınların hayatı
işlenirken dikkate alınan temalar halini alır. Nezihe Muhiddin kadınların da
cinselliklerini özgürce yaşayabileceğini, eril kodların egemen olduğu bir
toplumda, kadınların odalık dışında da edinebilecekleri çeşitli tecrübeler
olabileceği kanısında gibidir. Zeynep cinselliğini özgürce yaşama isteğiyle,
bedenini erkek egemen sisteme siper eder adeta. Kadın bedeni bir hapishane
değildir Nezihe Muhiddin’de, tam aksine kadının kurtuluşunun ve kendisini başlı
başına bir kendilik haline getirmesinin temel dayanağıdır. Kadınlar bedenleri
üzerinden özneleşme sürecine girerek, son kertede politik aktivizmin eşiğine
gelirler. Benliğim Benimdir!
nesneleştirilen kadının otoriteye savurduğu bir çığlık şeklinde de okunabilir.
Kitap Osmanlıların Batılılaşma yörüngesine girişini paşa ve oğlunun çatışması
üzerinden verirken Jön Türklerin kimi faaliyetlerine de göndermede bulunur;
Ferruh, Namık Kemal olduğu düşünülebilecek bir vatansever şairin kitabını
okumaktadır.
Bu kitaplar onu bir
ihtilalci yapacak ve geleneksel Osmanlı düzeninin devamından yana olan
babasıyla arasını açacaktır zamanla. Paşa kitap boyunca, bekanın, asri düzenin,
geleneksel yaşamın simgesiyken, Ferruh babasının tersi istikamette, değişimin,
geleceğin ve modern hayatın simgesidir. Okuduğu kitaplar onu erkek-kadın
ilişkisini yeniden ele almasına kaynaklık edecek bir pozisyona yerleştirir;
öyle ki Zeynep’in paşanın hücumundan ona sığınmasıyla bu yeni bakış açısını
kullanabileceği bir imkân da çıkar karşısına. Ferruh’un bu olay üstüne sürgüne
yollanması Tanzimat şairlerinin sürgünlerini anıştırır gibidir. Nezihe Muhiddin
tamamen Ferruh’un ve Ferruh’un inandığı değerlerin yanındadır, bunu gizlemez;
Osmanlı toplum yapısındaki çözülmeleri ele alırken konak hayatından başlaması,
konak hayatının geleneksel yaşamın biriktiği bir alan olmasından kaynaklanır.
Zeynep, Ferruh’un intikamını
almak üzere komitacılığa yönelmiş eski arkadaşı Mehveş’ten yardım ister. Zeynep
benlik bilincine erişir erişmez “bedenim benimdir” noktasına gelirken, Mehveş
cinsellik dışı bir kategoriyle, politik aktivizmle vardır eserde. Mehveş
üzerinden eskimiş Osmanlı düzenini devirmeye dönük çabaları görürüz. Kadınların
odalıkla başlayıp hızla politik bir özneye dönüşmesi süreci gerçekten de
inanılmazdır. Zeynep cinselliğiyle erkekleri oynatırken, Mehveş cinselliği de
aşan bir durumla önümüzde durur. Zeynep’le Mehveş arasındaki mesafe sadece
bireysel dünya görüşleri arasındaki mesafeyi imlemez; en az onun kadar kimi
feminist yaklaşımlar arasındaki mesafeyi de imler. İlk dönem Osmanlı
edebiyatındaki kadın cinselliğinin bu en güçlü anlatımının, ona bitişik başka güçlü
bir temayla verilmesi gerçekten şaşırtıcıdır. Gecikmişlik burada da yazarı
hemen her şeyi anlatmaya itmiş gibidir. Layıkıyla verilmeyen cinselliğin,
Mehveş’in komitacılığıyla birlikte anlatılması, Nezihe Muhiddin’in ideolojik
bir seçimidir. Bu durumun eserde bir kusura, olaylar arasında
bağlantısızlıklara yol açtığı gerçektir. Belki de şu söylenmeli: Nezihe
Muhiddin’in kadın yazınındaki iki makro temayı birbirine bağlamaktaki telaşı,
eserin kimi noktalardan problemli görülmesine de yol açmıştır; ne cinsellik, ne
de politik öznellik hakkıyla anlatılmıştır yazar tarafından. Kendisinden
sonraki yazarlar açısından bir ön açma işlevi görmüştür en fazla.
Benliğim
Benimdir! dönemin bazı siyasal gelişmelerini kahramanların
yaşamındaki etkiler bakımından aktarırken yeni bir dil kurar. Bu dil eril dile
karşı geliştirilmiş gibidir; eril dilin anlatmaktan imtina ettiği konular
Nezihe Muhiddin tarafından ısrarla ele alınmıştır. Bununla birlikte, eserin
sonlarına doğru meçhul okurlarına seslenen anlatıcı, bizleri bir yanılsamadan
kurtarmak ister. Dönemin ağır politik gündemine kapılmama uyarısının yanı sıra
anlatıcının kendi serüvenine dair bir mesaj saklıdır bu seslenmede. Siyasal ve
kültürel dönüşümün yoğunlaştığı bir dönemde girişilen benlik mücadelesinden söz
edilmektedir. Üstelik bu benlik eril şiddetin baskın olduğu bir toplumsal
yapıda korunmak isteniyordur. Nezihe Muhiddin benliğini cinsellik ve politik
bilincin katkısıyla bir zırha dönüştürmüştür ama bu zırh sayısız darbeden
yaralar almış, birçok karşılaşmadan yorgun düşerek çıkmış, nihayet devrinin
hengâmesi arasında kaynamıştır. Zeynep benliğinin ona ait olmadığı gerçeğini
idrakle hayatın sessizliğine çekilir. Benlik denen şeyin her zaman dıştan gelen
telkinlerle biçimlendiği bilgisiyle sona ulaşır. Ferruh’un nihai halinin bir
otomobile kurulmuş olarak verilmesi vatansever şiirler okuyan, hülyalı adam
tipinin de bir sonu mudur aynı zamanda? Cinselliğiyle adeta şeytanileştirilen
Zeynep’in giderek hayatını çocuğuna vakfetmesi kadın kimliğinin yeniden
cemaatçi çerçeveye indirgendiğinin mi göstergesidir? Nezihe Muhiddin kitabına
yargı bildiren bir isim seçmiştir; buradaki kesinliğin kitabın sonunda sorulan
soru yoluyla bir şüpheye varması çarpıcıdır. Benliğini kimi hasarlara rağmen
koruduğunu düşünen Zeynep’in sesine Nezihe Muhiddin’in endişe tonlu sesi mi
karışmıştır acaba? O son soru bütün kitabı hiçleyen bir soru mudur?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder