16 Ocak 2017 Pazartesi


“Benliğim Benimdir!” Üzerine

İlk dönem Osmanlı romanları içinde ayrıcalıklı bir konumda olduğu şüphe götürmeyen Benliğim Benimdir! hem kendisinden önce, hem de sonra yazılan eserlere nasıl yaklaşılacağını belirlemesi bakımından kayda değer bir örnektir. Türsel açıdan belirsiz bir alanda kadınlığın sunumuna dair birtakım problemleri açık etmesi onu muadilleri arasında öne çıkarır. Nezihe Muhiddin’in Çerkes kızının hikâyesine seçtiği başlık bile feminist kuramın algısını üzerine çekmesi için başlı başına bir neden olarak görülebilir. Bu dönemde yazılan hemen hemen bütün metinlerde ortak olan temalar burada da karşımızdadır: Odalık, mürebbiyelik, üst sınıf Osmanlı ailesinin yaşantısı.
Bunlar vardır bir tarafta ama bunları da aşan iki önemli temanın da yavaştan yavaşa edebiyata temayüz ettiğini görmekteyiz: Cinsellik ve politik aktivizm de artık kadınların hayatı işlenirken dikkate alınan temalar halini alır. Nezihe Muhiddin kadınların da cinselliklerini özgürce yaşayabileceğini, eril kodların egemen olduğu bir toplumda, kadınların odalık dışında da edinebilecekleri çeşitli tecrübeler olabileceği kanısında gibidir. Zeynep cinselliğini özgürce yaşama isteğiyle, bedenini erkek egemen sisteme siper eder adeta. Kadın bedeni bir hapishane değildir Nezihe Muhiddin’de, tam aksine kadının kurtuluşunun ve kendisini başlı başına bir kendilik haline getirmesinin temel dayanağıdır. Kadınlar bedenleri üzerinden özneleşme sürecine girerek, son kertede politik aktivizmin eşiğine gelirler. Benliğim Benimdir! nesneleştirilen kadının otoriteye savurduğu bir çığlık şeklinde de okunabilir. Kitap Osmanlıların Batılılaşma yörüngesine girişini paşa ve oğlunun çatışması üzerinden verirken Jön Türklerin kimi faaliyetlerine de göndermede bulunur; Ferruh, Namık Kemal olduğu düşünülebilecek bir vatansever şairin kitabını okumaktadır.
Bu kitaplar onu bir ihtilalci yapacak ve geleneksel Osmanlı düzeninin devamından yana olan babasıyla arasını açacaktır zamanla. Paşa kitap boyunca, bekanın, asri düzenin, geleneksel yaşamın simgesiyken, Ferruh babasının tersi istikamette, değişimin, geleceğin ve modern hayatın simgesidir. Okuduğu kitaplar onu erkek-kadın ilişkisini yeniden ele almasına kaynaklık edecek bir pozisyona yerleştirir; öyle ki Zeynep’in paşanın hücumundan ona sığınmasıyla bu yeni bakış açısını kullanabileceği bir imkân da çıkar karşısına. Ferruh’un bu olay üstüne sürgüne yollanması Tanzimat şairlerinin sürgünlerini anıştırır gibidir. Nezihe Muhiddin tamamen Ferruh’un ve Ferruh’un inandığı değerlerin yanındadır, bunu gizlemez; Osmanlı toplum yapısındaki çözülmeleri ele alırken konak hayatından başlaması, konak hayatının geleneksel yaşamın biriktiği bir alan olmasından kaynaklanır.
Zeynep, Ferruh’un intikamını almak üzere komitacılığa yönelmiş eski arkadaşı Mehveş’ten yardım ister. Zeynep benlik bilincine erişir erişmez “bedenim benimdir” noktasına gelirken, Mehveş cinsellik dışı bir kategoriyle, politik aktivizmle vardır eserde. Mehveş üzerinden eskimiş Osmanlı düzenini devirmeye dönük çabaları görürüz. Kadınların odalıkla başlayıp hızla politik bir özneye dönüşmesi süreci gerçekten de inanılmazdır. Zeynep cinselliğiyle erkekleri oynatırken, Mehveş cinselliği de aşan bir durumla önümüzde durur. Zeynep’le Mehveş arasındaki mesafe sadece bireysel dünya görüşleri arasındaki mesafeyi imlemez; en az onun kadar kimi feminist yaklaşımlar arasındaki mesafeyi de imler. İlk dönem Osmanlı edebiyatındaki kadın cinselliğinin bu en güçlü anlatımının, ona bitişik başka güçlü bir temayla verilmesi gerçekten şaşırtıcıdır. Gecikmişlik burada da yazarı hemen her şeyi anlatmaya itmiş gibidir. Layıkıyla verilmeyen cinselliğin, Mehveş’in komitacılığıyla birlikte anlatılması, Nezihe Muhiddin’in ideolojik bir seçimidir. Bu durumun eserde bir kusura, olaylar arasında bağlantısızlıklara yol açtığı gerçektir. Belki de şu söylenmeli: Nezihe Muhiddin’in kadın yazınındaki iki makro temayı birbirine bağlamaktaki telaşı, eserin kimi noktalardan problemli görülmesine de yol açmıştır; ne cinsellik, ne de politik öznellik hakkıyla anlatılmıştır yazar tarafından. Kendisinden sonraki yazarlar açısından bir ön açma işlevi görmüştür en fazla.

Benliğim Benimdir! dönemin bazı siyasal gelişmelerini kahramanların yaşamındaki etkiler bakımından aktarırken yeni bir dil kurar. Bu dil eril dile karşı geliştirilmiş gibidir; eril dilin anlatmaktan imtina ettiği konular Nezihe Muhiddin tarafından ısrarla ele alınmıştır. Bununla birlikte, eserin sonlarına doğru meçhul okurlarına seslenen anlatıcı, bizleri bir yanılsamadan kurtarmak ister. Dönemin ağır politik gündemine kapılmama uyarısının yanı sıra anlatıcının kendi serüvenine dair bir mesaj saklıdır bu seslenmede. Siyasal ve kültürel dönüşümün yoğunlaştığı bir dönemde girişilen benlik mücadelesinden söz edilmektedir. Üstelik bu benlik eril şiddetin baskın olduğu bir toplumsal yapıda korunmak isteniyordur. Nezihe Muhiddin benliğini cinsellik ve politik bilincin katkısıyla bir zırha dönüştürmüştür ama bu zırh sayısız darbeden yaralar almış, birçok karşılaşmadan yorgun düşerek çıkmış, nihayet devrinin hengâmesi arasında kaynamıştır. Zeynep benliğinin ona ait olmadığı gerçeğini idrakle hayatın sessizliğine çekilir. Benlik denen şeyin her zaman dıştan gelen telkinlerle biçimlendiği bilgisiyle sona ulaşır. Ferruh’un nihai halinin bir otomobile kurulmuş olarak verilmesi vatansever şiirler okuyan, hülyalı adam tipinin de bir sonu mudur aynı zamanda? Cinselliğiyle adeta şeytanileştirilen Zeynep’in giderek hayatını çocuğuna vakfetmesi kadın kimliğinin yeniden cemaatçi çerçeveye indirgendiğinin mi göstergesidir? Nezihe Muhiddin kitabına yargı bildiren bir isim seçmiştir; buradaki kesinliğin kitabın sonunda sorulan soru yoluyla bir şüpheye varması çarpıcıdır. Benliğini kimi hasarlara rağmen koruduğunu düşünen Zeynep’in sesine Nezihe Muhiddin’in endişe tonlu sesi mi karışmıştır acaba? O son soru bütün kitabı hiçleyen bir soru mudur?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder